Giriş
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve yaklaşık 2 ay içinde de tüm dünyayı saran Koronavirüs (COVID-19, bundan sonra “korona” diye kullanılacak) salgını; istisnasız bütün dünyada yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde herkesi, her kesimi ve bütün sektörleri derinden etkilemiş ve etkilemeye de devam etmektedir.
Öyle görünüyor ki korona salgını başta sağlık ve gıda alanlarına ilişkin anlayışlar başta olmak üzere; yaşamın tüm alanlarında yeniden sorgulamaları, tasarımları ve paradigmaları da beraberinde getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir.
Kapsamı Tıbb-ı Nebevi çerçevesi ile sınırlı tutulan bu yazıda korona salgınının düşündürdükleri kısaca değerlendirilmektedir.
Salgınlar / belalar / bulaşıcı hastalıklar insanoğlunun kendi elleriyle işledikleri günahlarının / yaptıkları yanlışlarının bir sonucudur.
Allah (cc) birçok ayet-i kerimesinde insanların başına gelen musibetlerin kendi elleriyle işlediği günahlarından kaynaklı olduğunu beyan etmektedir: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder”. (Şura Suresi 30). “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.” (Nisa 79).
Peygamber Efendimiz de (sav) hadisi şeriflerinde konunun altını çizmiştir. Rasûlullah (sav) Efendimiz’in hanımı Ümmü Seleme (ra) şöyle anlatmıştır: Bir kere Rasûlullah’ı (sav) “Ümmetim içerisinde günahlar açıkça işlendiği zaman Allah onları Kendi katından bir azapla kuşatır.” (Müsned i Ahmed) buyururken işittim demiştir. Abdulla ibni Ömer’in (ra) rivayetine göre Rasûlullah (sav) diğer bir hadisi şerifinde, “Bir milletin içinde fuhuş (zina) ortaya çıkıp, nihayet o millet onu aleni olarak işlediği zaman mutlaka içlerinde taun (veba) hastalığı ve onların geçmişlerinde vuku bulmamış (görülmemiş) ağrılar (hastalıklar) yayılır” (İbn-i Mâce, Fiten) buyurmuştur [1].
Her şeyde olduğu gibi, salgın da bir imtihandır.
Bu dünya bir imtihan yurdu. Bütün insanlar kendi özelinde imtihan olmaktadır. İnsanın hayatında hiçbir şey yoktur ki imtihan vesilesi olmasın. Doğal olarak, genelde salgınların özelde de korona salgınının insanlar için bir imtihan vesilesi olduğu unutulmamalıdır. Bu imtihandan başarılı bir şekilde çıkabilmek için Allah Rasûlu’nün (sav) olgun mümine ilişkin tarifine uygun hareket etmek gerekmektedir:
Ebû Yahyâ Suheyb İbni Sinân’dan (r.a) rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Müminin işine hayret edilir! Onun her işi kendisi hakkında hayırlıdır ve bu durum müminden başkası için söz konusu değildir. Bir rahatlık ile karşılaşırsa buna şükreder ve bu durum onun için hayırlı olur. Bir sıkıntı ile karşılaşırsa sabreder ve bu durum onun için hayırlı olur.” (Müslim, Zühd).
Diğer taraftan bütün bela veya musibetlerin her zaman günahlardan kaynaklanmadığı da bir gerçektir. Ancak bu nevi bela ve musibetler bile imtihan sürecinin bir parçasıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz bu durumu bir ayeti kerimesinde; “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155) olarak ifade etmektedir.
Rızıkların temiz ve helal olanlarından yenilmesi gerekir.
Korona salgınının, Çinlilerin canlı hayvan pazarından alıp yemiş olduğu yarasa ve sürüngen bazı hayvanlardan bulaştığı bilinmektedir. Bilindiği üzere İslam dinine göre, bu tür hayvanların (tiksindirici olan hayvanlar, zararlı hayvanlar, parçalayıcı hayvanlar, et, pislik ve leş yiyen hayvanlar gibi) yenilmesi uygun değildir.
Çünkü Dinimiz İslam helal ve temiz olanın yenilmesini emretmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette mealen, “Size verdiğimiz rızıkların temiz ve helâl olanlarından yiyin!” (Bakara 168/172; Maide 88; A’raf 157; Nahl 114; Ta’ha 81) buyurulmaktadır.
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever” buyurmaktadır (Bakara 222).
Peygamber Efendimiz (sav) “…vahşilerden kesici dişi olan her bir hayvanın ve pençesi olan her bir kuşun yenmesini yasakladı”. (Ebu Davud, Buhari, Müslim).
Peygamber Efendimiz de (sav) hadisi şeriflerinde; “temizlik imanın yarısıdır” (Müslim, İbn Mace), “Temizlik, namazın anahtarıdır” (Tirmizî), “Temizlik (maddi-manevi temizlik) imandandır.”, “İslam temizlik temeli üzerine inşa olunmuştur.”, “Din, temizlik üzerine bina edilmiştir” (İbn Mâce) buyurmuştur.
Bulaşıcı hastalıklarda karantinayı ve sosyal mesafeyi ilk uygulayan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’dir (sav).
Bulaşıcı hastalıklarda (taun, veba, cüzzam vb gibi) sosyal mesafeyi ve karantinayı ilk uygulayan ve tavsiye eden kişi Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav) olmuştur.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde; “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyiniz, bulunduğunuz yerde veba hastalığı varsa oradan da ayrılmayınız” (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Bu karantina ve izolasyonun ta kendisidir.
Diğer taraftan bu konudaki en bariz örneklerden birisi de Hz. Ömer’in (ra); “Allah’ın bir kaderinden diğer kaderine kaçıyoruz” sözüdür. Abdullah ibni Abbas (ra) bu konuyu özetle şöyle anlatmıştır: “Bir kere Ömer (ra) Şam’a doğru sefere çıkmıştı. Şam yakınlarına gelindiğinde Ebu Ubeyde ibni’l Cerrah onun aynına gelerek Şam topraklarında veba salgını bulunduğunu kendisine bildirdiler. Bunun üzerine Ömer (ra) arkadaşları ile istişare ettikten sonra Medine’ye geri dönmeye karar vermiştir. Bunun üzerine Ebu Ubeyde ibni’l Cerrah (ra) ‘Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?’ deyince, Ömer (ra): “Ya Eba Ubeyde! Keşke bunu (sen değil de) senden başkası demiş olsaydı! Evet, Allah’ın bir kaderinden diğer kaderine kaçıyoruz” demiştir [1].
Başka bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav), “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınınız.” (Buhari, Hanbel) buyurmuştur. Bu anlamda Sekif kabilesinin Rasûlullah’a (sav) biat etmek için gelen heyetin içerisinde bir cüzamlı adam bulunuyordu. Nebi (sav) ona: “Şüphesiz biz seninle (uzaktan) bitatlaştık (biatını kabul ettik), sen (bizimle musafaha ederek temastan bulunmadan memleketine) geri dön.” diye haber göndermiştir (Müslüm) [1].
Rasulüllah (sav) bulaşıcı hastalığı olanlara dikkatli ve sürekli bakmamayı ve konuşurken arada mesafe bırakmayı da özellikle tenbih etmiştir. Nitekim Ali’den (ra) rivayet edilen bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav); “Cüzamlı kimselere (bulaşıcı hastalığı olan kişilere) bakmayı devamlı kılmayın (sürekli bakmayın), onlarla konuşacağınız zaman sizinle onlar arasında bir mızraklık mesafe olsun” (Ahmet ibnü Hanbel, İbnü Mace) buyurarak bulaşıcı hastalığı onan kimselerle araya en az bir mızrak (bir metreden fazla) konulmasını emretmiştir. Nitekim corona salgınını yaşadığımız şu günlerde bütün doktorlar Rasulüllah (sav) Efendimizin 1400 küsür sene evvel emrettiği o öğretiyi bilerek ya da bilmeyerek tavsiye etmektedirler [1].
Özetle, Peygamber efendimiz (sav); salgın ve bulaşıcı hastalıklar ile mücadelede, birey ve toplum sağlığını korumada; bireysel temizlik, sosyal mesafe ve karantina ilkelerini ilk ortaya koyan ve uygulanmasını sağlayan kişidir.
Kur’an şifadır, ölüm ve yaşlılık hariç her derdin devası vardır, tedavi olunuz.
Kur’an-ı Kerim’in şifa olduğunu bizzat Allah-u Teala buyurmuştur: “Biz Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını arttırır” (İsra 82). “… De ki: “O (Kur’an-ı Kerim), inananlar için bir hidayet ve şifâdır…” (Fussulet 44).
Peygamber Efendimiz de (sav) Kur’an’ın her türlü hastalık için şifa olduğunu buyurmuştur: “… Kur’an hikmet dolu zikirdir, apaçık nurdur, dosdoğru yoldur, kendisine yapışanı Cehennemden kurtaran ve muradına erdiren ilahi güvencedir, her türlü hastalık için en faydalı şifa kaynağıdır…” (Tirmizi). Başka bir hadisi şerifinde Peygamber Efendimiz (sav) “İlacın en hayırlısı Kur’an’dır.” (İbn-i Mace) diye buyurmuştur.
Dahası Peygamber Efendimiz (sav) ölüm hariç her hastalığın devasının Allah (cc) tarafından yaratıldığını ve tedavi arayışının da helal dairede yapılması gerektiğini beyan etmiştir.
Ebu Hureyre’nin riyavet ettiğine göre Rasulüllah (sav) bir hadisi şerifinde “Kur’an (okuma) ile aramazsa, Allah ona şifa vermez/vermesin” (Süyuti, Kurtubi) buyurmuştur.
Abdullah ibni Me’sud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) “İki şifaya devam edin: Bal ve Kur’an’a devam edin” (İbnu Mace, Sünen) buyurmuştur.
Cabir’den (ra) rivayet edilen hadis-i şerifte Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Her derdin bir devası vardır, derdin devası bulunursa Allah-u Azze ve Celle’nin izniyle (hastalık) iyileşir.” (Müslim, Sahih).
Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edilen hadisi şerifte Rasulüllah (sav); “Allah-u Teala her ne dert indirdiyse, mutlaka onun için deva indirmiştir. Ey Allah’ın kulları ilacınızı arayınız” diye buyurmuştur (Buhari, Sahih).
Ebu’d Derda’dan (ra) rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte ise Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah hastalığı da ilacını da indirmiştir. Öyleyse tedavi olun, haram maddeler ile tedavi olmayın.” (Ebu Davud, Sünen).
Üsame ibni Şerik (ra) rivayet ettiğine göre Bedevilerin gelerek; “Ya Rasûlullah! Tedavi olalım mı? diye sorduklarında “Evet, tedavi olun, çünkü gerçekten Allah kendisine ilaç tayin etmediği hiçbir dert yaratmamıştır, ancak bir dert müstesnadır ki, o da ihtiyarlıktır” buyurdu (Ahmet ibni Hanbel, Müsned).
İnsanoğlu güçsüz ve acizdir.
Korona salgını da göstermiştir ki insanoğlu çok aciz ve güçsüzdür. Tek güç sahibi ise yüce Allah’tır (cc).
Gözle bile görülemeyen bir virüs hem bireysel hem toplumsal hem de küresel ölçekte bütün yaşamları ve sistemleri temelden sarsma gücüne sahip olmuş ve insanoğlu bu virüse karşı çaresiz kalmıştır. Çünkü virüse bu yeteneği sonsuz güç, kudret ve ilim sahibi yüce Allah vermiştir.
Nimetlerin değeri daha iyi anlaşılmaya başlandı.
Yüce yaratıcımız Allah (cc) yeryüzünde halife kıldığı âdemoğlu için sayısız nimetler seferber etmiştir. Ancak insanoğlu sahip olduğu bu sayısız nimetlerin değerini ne yazık ki kaybedince anlayabiliyor.
İnsanoğlu salgının etkisi ile birlikte başta bir nefes sıhhat olmak üzere, vakitten tutun da özgürlüklere kadar sayılamayacak derecede çok sayıda nimetin değerini daha iyi anlamaya ve kavramaya başladı. Umulur ki bu anlayış/anlama korona sorası yaşantımızda da devam eder olsun.
İmandan sonra Allah’ın insanlara bahşettiği en büyük nimetlerden birinin de sağlık olduğu gerçeği korona ile birlikte bir kez daha bütün çıplaklığıyla karşımıza çıktı. En büyük nimetlerden biri olan sağlık nimeti elverdiği ölçüde de diğer nimetler biriktirilebilir ve bu nimetlerden fayda sağlanabilir.
Peygamber efendimiz (sav) “beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin.” (Buhari, Tirmizi) buyurmuştur.
Elimizden giden nimetlere tekrar kavuşabilmek için Rabbimize niyazda bulunmak ve sabretmek, diğer taraftan da bu süreçte hayatımızı kolaylaştıran nimetler (internet, akıllı telefonlar ve iletişim teknolojileri gibi) için de şükretmemiz gerekmektedir.
Aileler zorunlu da olsa bir araya geldi.
Günlük koşuşturmanın hengamesi içerisinde birbirlerine yeterli ve kaliteli vakit ayır(a)mayan aile bireyleri bir arada vakit geçirebilme imkanına kavuştular, aile içi iletişim arttı ve nitelikli hale geldi. Bu durum ağırlıklı olarak birbirlerini daha iyi tanımalarına ve de kaynaşmalarına vesile oldu denilebilir. Güçlü ve sağlıklı bir aile, sağlıklı bir toplumun ve halk sağlığının da temelini teşkil etmektedir.
Fabrika ayarlarına dönüş için yaşamın amacı sorgulanmaya başlandı.
Korona salgını insanlara kendini dinleme, değerlendirme, hayatını ve yaşam amacını yeniden sorgulama fırsatı sağladı.
Fıtrata, tabiri caiz ise fabrika ayarlarına dönüş için kendimizi sorgulama ve değerlendirme açısından bir fırsat oldu bu korona süreci. İnşaAllah bu uyanış korona süreci sonrası da devam eder ve yaşam muhasebesi kalıcı ve sürdürülebilir hale gelir.
İslam inancının kaynaklık ettiği dayanışma toplumları ayakta tutar.
İslam inancının kaynaklık ettiği dayanışma mekanizmalarını iki ana kulvarda zikretmek mümkündür.
Birinci kulvar dayanışma mekanizmaları, aile ve bu aile kaynaklı akraba ve komşuluk ilişkileridir. İslamın temel ilkeleri üzerine bina edilen aile müessesesi, akrabalık (sıla-i rahim) ve komşuluk ilişkileri bir toplumu ayakta tutan ve aynı zamanda bir toplumu sağlıklı kılan temel dinamiklerdendir.
İkinci kulvar dayanışma mekanizmaları ise zekât, sadaka, infak, fitre ve fidye gibi müesseseler yardımlaşma ve paylaşmanın en iyi mekanizmalarından biridir.
Türkiye’nin korona salgını sürecini başarılı bir şekilde yönetebilmesinde bu iki temel kulvardaki dayanışma ve yardımlaşma mekanizmalarının büyük bir rolü olduğu belirtilebilir.
Nitekim, “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” bağış kampanyasına olan yoğun ilginin temel motivasyon kaynaklarından birinin de bu İslam inancının kaynaklık ettiği dayanışma güdüsü olduğu belirtilebilir.
Kaynaklar
[1] Ahmet Mahmut Ünlü [Cübbeli Ahmet Hoca Efendi]. (2020). Emraz-ı Sariye – Bulaşıcı Hastalıklar – ve Korunma Yolları. Birinci Cild. Tuana Yayıncılık, İstanbul.
Atıf: Yıldırım HH. (2020). Koronavirüs Salgınının Düşündürdükleri: Tıbb-ı Nebevi Işığında Bir Değerlendirme. Tıbb-ı Nebevi Yazıları (www.tibbinebevimerkezi.com, 01.06.2020). |