Ana SayfaGenelTıbb-ı Nebevi Işığında Sağlıklı Beslenme ve İdeal Kiloda Kalma

Tıbb-ı Nebevi Işığında Sağlıklı Beslenme ve İdeal Kiloda Kalma

Giriş

İnsanoğlu her zaman ve devirde sağlıklı beslenme ve ideal kiloda kalma konusunda kafaya yormuştur ve yormaya da devam etmektedir. Bu konularda onlarca, yüzlerce belki de binlerce reçete sunulmuştur ve sunulmaya da devam edilmektedir. Ancak her ne hikmetse, Kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye [yani Peygamber Efendimiz’in (sav) sözleri, fiilleri ve hâli] olan Tıbb-ı Nebevi’nin konuya ilişkin tavsiyeleri ve uygulamaları genellikle göz ardı edilmekte, sistematik bir biçimde ele alınmamakta, tavsiye edilmemekte ve de uygulanmamaktadır.

Az önce, “ancak ne hikmetse” dedik, aslında bu hikmetin temel nedeni belli: Genel olarak yaşam kurgumuz İslami olmadığı için, İslam Dininin söylem ve eylemleri ötekileştiriliyor. Sanki İslam Dini olağan yaşamın dışında imiş gibi bir hava yaratılıyor. Tam aksine, hakikat şudur ki gerçek ve makbul olan yaşam biçimi İslam Dininin ta kendisidir, başka bir ifade ile gerçek yaşam İslam Dininin içindedir. Yaşam kurgusu İslami olmayan yaşamlar sahte ve beyhude yaşamlardır.

Çünkü Rabbimiz Yüce Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de tek makbul yaşam biçimi, yani Din olarak İslam Dinini (Allah’ın iradesine teslim olmak) kabul etmektedir: “Şüphesiz Allah katında tek makbul din İslâm’dır.” (Al-i İmran 19). “…Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (Maide 3). “Şüphesiz tevhid dini olan İslâm, hepinizin tek dinidir. Ben de sizin Rabbinizim; o halde (Enbiya 92; Mü’minün 52) yalnız bana kulluk edin! (Enbiya 92) kalbiniz Allah saygısı ve korkusuyla dopdolu olarak bana karşı gelmekten sakının!” (Mü’minün 52). “Öğüt ve uyarı dolu o şerefli Kur’an’a yemin olsun ki, tek kurtuluş yolu İslam yoludur!” (Sad 1). “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, şunu bilsin ki, aradığı din ondan asla kabul edilmeyecektir; o ahirette de kaybedenlerden olacaktır.” (Al-i İmran 85).

Yukarıda da ifade edildiği üzere kendisi tek makbul yaşam biçimi olan İslam Dini hayatın her alanını içerdiği gibi, sağlıklı beslenme ve ideal kiloda kalma konularında da bilgi, söylem ve uygulamalara sahiptir. İslami yaşam kurgusunun sağlıklı beslenme ve yaşam, dolayısıyla ideal kiloda kalma söylem ve eylemleri Tıbb-ı Nebevi çerçevesinde değerlendirilebilir.

Tıbb-ı Nebevi’de genel olarak yeme-içme ve beslenme adabı

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin kaynaklık ettiği Tıbb-ı Nebevi’de genel beslenme, yeme ve içme adabını; helalinden ve temiz olanları yemek, israf etmemek, acıkmadan yememek, az yemek, sık sık yememek, aç kalmak, oruç tutmak, karışık yememek, bayat ve ısıtılmış yemekler yememek, katkılı hazır yiyecek ve içecekler tüketmemek, tıka basa doymadan kalkmak, paylaşmak, besmele ile başlamak ve hamd ile bitirmek, sağ elimizi kullanmak, hijyene dikkat etmek, dengeli ve ölçülü olmak şeklinde belirtmek mümkündür.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yeme içme konusunda aşırılığa kaçıp israf etmek yasaklanmış, Allah’ın bu şekilde hareket edenleri sevmediği bildirilmiştir: “Ey Âdem oğulları! Namaz kıldığınız, ibâdet ettiğiniz her yerde temiz ve güzel elbiselerinizi giyin. Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf 31).

Bilindiği üzere düzenli beslenme ve kararında yeme sağlığı korumanın en önemli şartlarından biridir. Bu bağlamda Peygamber Efendimiz (sav) az yemek yemenin, mideyi yormamanın sağlığı koruma açısından önemli olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte Peygamberimiz (sav), aşırı yemekten de sakındırmış ve beslenme konusunda bir denge oluşturmaya gayret etmiştir [2 Diyanet Hadislerle İslam]. Mikdam İbnu Ma’dikerb’in (ra) anlattığına göre Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Âdemoğlu, mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. Halbuki birkaç lokma insanın belini doğrultmasına yeter. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın)” (Tirmizi; İbnu Mace).

Atiyye İbnu Âmir el-Cüheni (ra) anlatıyor: “Selman (ra), yemek yerken, biraz daha yemesi için ısrar edilince şöyle demişti: “(Yediğim miktar) bana yeter. Zira ben Aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim. Buyurmuşlardı ki: “Dünyada insanların doyasıya en çok yiyeni, Kıyamet günü açlığı en uzun olacaktır.” (Kütübu Sitte).

“Hastalıkların başı, aşırı yemektir.” (Zürkani) [1]. Enes’in (ra) anlattığına göre başka bir hadiste de Rasûlullah (sav) buyurdular ki; “Her iştiha duyduğunu (her istediğini) yemen israftandır.” (İbnu Mace). İnsanın her canının çektiğini yemesi israf olduğu gibi, aşırı yemeyi de beraberinde getirir.

İnsan tecrübesi aşırı yemek yemenin kişinin zihnini, beden ve ruh sağlığını hatta hareket kabiliyetini olumsuz etkilediğini göstermiştir. Mideyi tıka basa doyurmanın tıbbî pek çok zararının olduğunun söylenmesi ve çok sayıda hastalığın kaynağı olarak dengesiz beslenmenin gösterilmesi, Peygamber Efendimiz’in (sav) bu konudaki tavsiyelerini daha da iyi anlamaya vesile olmaktadır. Tembellik, uyuşukluk, rehavet ve aşırı şişmanlık gibi olumsuz hâllerin en çok görüldüğü kimseler, yediklerine ve içtiklerine dikkat etmeyen, canlarının çektiği her şeyi yiyenlerdir [2].

Peygamber Efendimiz (sav) benzer bir şekilde hastalarımızın beslenmesine yönelik ilkeleri de ortaya koymuştur. Ukbe İbnu Amir’in (ra) anlattığına göre Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Hastalarınızı yiyip içmeye zorlamayın. Zira Allah Teala hazretleri onlara yedirir içirir.” (Tirmizi; İbnu Mace). Hastaların Yüce Allah tarafından beslendiğini beyan eden bu Hadisi Şerif’in birçok hikmeti bulunduğu belirtilebilir [en doğrusunu Allah (cc) bilir]. Bilindiği üzere hastalıklar genelde kişide iştahsızlığa sebep olur. Hastalık esnasında ortaya çıkan bu iştahsızlığın temel gerekçelerinden birisi de fıtrat (yani yaratılış hikmeti) gereği vücudun savunma sisteminin iştahı kesmek suretiyle yemeği kısıtlaması, böylece yemek yemek için harcanacak enerjinin bizzat var olan hastalık ile savaşmada kullanılması sağlanmaktadır. Sübhanallah!

Nebevi yeme içme adabında helal ve temiz olanından yemek temel bir kaide olduğu gibi, yemek öncesi ve sonrası ellerin temizliği de temel bir kaidedir. Nitekim, Enes İbnu Mâlik (ra) anlatıyor: “Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Kim, evinin hayır ve bereketini Allah Teâla hazretlerinin artırmasını diliyorsa, yemeğe otururken ve yemekten kalkarken ellerini yıkasın.” (Kütübu Sitte).

Yemeği topluca yemek ve paylaşmak gerekir.

Peygamber Efendimiz (sav), “Yemeği topluca yiyin ve (başlarken) Allah’ın adını anın ki, bereketli olsun.” tavsiyesinde bulunmuştur. Ömer İbnu’l-Hattab’ın (ra) rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) buyurdular ki: “Muhakkak ki bir kişilik yemek iki kişiye yeter, iki kişilik yemek de üç ve dört kişiye yeter. Dört kişilik yemek de beş-altı kişiye yeter.” (Buhârî). Bu Hadis-i Şerifin dört temel hususu dikkati nazariyeye getirdiği belirtilebilir: Birincisi, İslamiyetin paylaşma kültürünü, ikincisi başkalarına yedirme kültürünü, üçüncüsü paylaşılan nimetin çoğalacağını/bereketleneceğini ve dördüncüsü de daha az yemeyi de beraberinde getireceğidir.

Yemek ve içmeye başlamadan evvel Besmele çekmek sonunda da Elhamdülillah demek gerekir.

Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Biriniz yemek yiyeceği zaman, “Bismillâh” (Allah’ın adıyla) desin. Eğer yemeğin başında besmele çekmeyi unutursa, “Bismillâhi fî evvelihî ve âhirihî.” (Başında da sonunda da Allah”ın adıyla) desin.” (Tirmizî).

Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Yemek yiyip Allah’a şükreden kimse, (sevap yönünden) oruç tutarak sabreden kimse gibidir.” (Tirmizî). “Bir nimet için, Elhamdülillah diyen, daha iyisine kavuşur.” (T.Gafilin). “Yiyip içtikten sonra Elhamdülillah diyen Cennete girer.” (Hakim). “Bir nimet için Elhamdülillah diyen, nimetin şükrünü eda etmiş olur.” (Beyheki).

Besmele ile başlanan ve şükredilerek de tamamlanan bir yeme ve içme işi bereketlenecek ve aşırı yemeyi de ortadan kaldıracağı için yeterli ve dengeli beslenmeyi de beraberinde getirecektir.

Sağ el ile yiyip içiniz.

İbn Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Biriniz yemek yediği zaman sağ eliyle yesin, bir şey içtiği zaman da sağ eliyle içsin! Çünkü şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer.” (Müslim).

Bilindiği üzere insanın ana düşmanı şeytandır. Düşmanımız gibi davranmamak, yiyeceklerimize ve içeceklerimize düşmanımızı ortak etmemek, bereketsizliğe yok açmamak ve de aşırı yemeyi ve içmeyi önlemek için Peygamber Efendimiz’in (sav) sağ el ile yeme içme tavsiyesine uymamız gerekir.

Yer sofrasında yemek yiyiniz.

Enes (ra) anlatıyor: “Ben Rasûlullah’ın (sav) ne sükürrüce (denilen tahta sofra) üzerinde yemek yediğini, ne ona inceltilmiş (yufka) ekmek yapıldığını ve ne de yemek masası (hıvân) üzerinde yemek yediğini hatırlamıyorum.” Enes’in bu sözünü rivayet eden Katâde’ye “Pekiyi neyin üzerinde yemek yiyorlardı?” diye sorulmuştu. “Sofralar üzerinde” diye cevap verdi.”

Peygamberimiz (sav) döneminde Araplarda masa üzerinde yemek yendiği gibi sofra tahtaları kullanılarak da yemek yenirdi. Ama Hz. Peygamber masada ya da sofra tahtası üzerinde değil, yer sofrasında yemek yemişti. Yer sofrası olarak ise sofra bezlerinden ve tabaklanmış deri sergilerden istifade edilmekteydi [2].

Beyaz undan ekmek tüketmek sağlıksızdır.

Peygamber Efendimiz (sav) kepeğinden ayrılmış undan ekmek yapımını istememiş ve kepeği ile birlikte ekmek yapılmasını emretmiştir. Nitekim Ümmü Eymen’in (ra) anlattığına göre; “Kendisi bir unu eleyip ondan Aleyhissalatu vesselam için ekmek yapmıştır. Resûlullah (sav): “Bu nedir?” diye sormuş, o da: “Bu bizim diyarda yaptığımız bir yiyecektir. Ben ondan sizin için bir ekmek yapmak arzu ettim” demiştir. Aleyhissalatu vesselam da: “Şu eleyip ayırdığın kepeği, öbürüne (un kısmına) geri kat, sonra yoğur (ve ekmek yap).” (Kütüb-i Sitte) buyurmuştu.

Ebu Hâzım (ra) anlatıyor: “Sehl İbnu Sa’d’a (ra) sordum: “Rasûlüllah (sav) hiç (kepeksiz has undan yapılmış) beyaz ekmek yedi mi?” Bana şu cevabı verdi: “Hayır! Rasûlüllah (sav) Allah’ın O’nu Peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç beyaz ekmek görmedi.” Ben tekrar sordum: “Elekleriniz var mıydı?” “Hayır! dedi, Aleyhissalatu vesselam Allah’ın kendisini Peygamber olarak gönderdiği günden ölünceye kadar hiç elek görmemiştir.” “Öyleyse, dedim, siz arpa ununu elemeden nasıl yiyebiliyordunuz?” “Arpayı öğütüyorduk, sonra üflüyorduk, üfürüğümüzün tesiriyle uçabilen uçuyor geri kalan kısmına su katıp (hamur yapıyor) ve yiyorduk” diye cevap verdi.” (Buhari; Tirmizi). Görüldüğü üzere Peygamber Efendimiz (sav) has undan (kepeği ayrılmamış) yapılmış ekmeği tercih etmiştir.

Endüstriyel ekmek (kepeği ve diğer bileşenlerinden ayrıştırılmış katkılı beyaz undan yapılmış ekmek) sağlıksızdır. Beyaz un; daha fazla tüketim ve satış sonucu daha fazla kar elde etme güdüsünün, tüketim toplumunun, şehirleşmenin ve endüstrileşmenin dayattığı bir üründür. Ekmek yapımında beyaz unun yaygınlıkla kullanılmasının arka planda yer alan üç gerekçe ileri sürülebilir: Birincisi beyaz undan yapılmış ekmek daha fazla tüketilmektedir, bu da daha fazla satış ve kar demektir. İkincisi, beyaz undan ekmek yapımı fırınlar açısından daha maliyet etkili bir süreç demektir, bu da daha kısa zamanda daha fazla ekmek üretimi demektir. Üçüncüsü mevcut un fabrikalarının teknolojisinin önemli bir bölümü beyaz un üretimini gerçekleştirmek üzerine tasarlanmıştır ve kurulmuştur.

Beyaz ekmek doğası gereği glisemik indeksi oldukça yüksek, çok tüketilen (tabiri caiz ise yedikçe yediren), katkı maddesi içeren, sonuçta da sağlıksız beslenme ve gereksiz kilo artışı ile sonuçlanan temel bir tüketim maddesidir. Ekmek özellikle de Türkiye toplumu kültüründe olmazsa olmaz temel tüketim maddelerinden biridir. Sağlıklı beslenme açısından temel bir sorun olan beyaz ekmek üretimi ve tüketimi minimum düzeyde tutulmadığı sürece, toplumsal düzeyde top yekûn bir fayda sağlamak mümkün olmayacaktır.

Günde en fazla iki öğün yemek yiyiniz, akşam yemeğini atlamayınız.

Tıbb-ı Nebevi’de sağlıklı beslenmenin temel unsurlarından birisi de günde en fazla iki öğün yemek yemektir. Nitekim Hz. Peygamber Efendimizin (sav) yaşadığı memlekette daha çok sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek yenmekteydi. Allah Rasûlü, vücudun dirençsiz kalmaması için özellikle akşam yemeğinin ihmal edilmemesini isterken dinç ve dayanıklı olmak için gereken gıdaların alınmasına işaret ediyordu. Nitekim Rahmet Elçisi, yolculukta oruç tutmayı iyi görmemiş, takatsiz kalanları fark edince oruçlarını bozdurmuştu [2].

Cabir (ra) ve Enes (ra) anlattığına göre Resûlullah (sav): “Akşam yemeğini bırakmayın, bir avuç (çürük) hurma ile de olsa akşam yemeği yiyin. Çünkü akşam yemeğinin terki insana (erken) ihtiyarlık getirir.” (Tirmizi) diye buyurmuştur.

Oruç tutmak sıhhattir.

Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Umulur ki böylece günah ve fenalıklardan korunursunuz.” (Bakara 183). Burada geçen günah ve fenalıklar; diğerlerine ek olarak israfı, aşırı yemeyi, sağlıksız beslenmeyi, paylaşmamayı ve benzeri gibi hususları da içermektedir (en doğrusunu Allah (cc) bilir).

Hâsılı oruç, insanın her bakımdan sıhhatli olmasını sağlar. Nitekim Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutunuz ki,(madden ve mânen)sıhhat bulasınız!” (Heysemî) [3]. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) bu hadis-i şerifi ile bizlere bu güzel ibadetin hem dünyada hem de ahirette büyük kazançlar sağladığını ve sıhhat için de ne kadar önemli olduğunu bildirmiştir [4].

Peygamber Efendimiz’in (sav) oruca ilişkin ortaya koyduğu hükümlerin bu dünyaya bakan yönlerinin bir kısmını, modern bilim diye tabir edilen zamanımız bilimsel çalışmaları henüz yeni yeni, çok sınırlı da olsa, keşfetmeye başlamıştır. Nitekim 2016 yılında Otofaji alanındaki çalışmaları ile Nobel Bilim Ödülü kazanan Japon Biyolog Bilim İnsanı Yoshinori Oshumi hücrelerin kendi kendisini sindirmesi olarak bilinen otofaji alanındaki çalışmaları ile orucun faydalarını tespit etmiş ve orucun vücudun yenilenmesini sağladığını ortaya koymuştur.

Otofaji; açlıklarda hücrenin yaşlanmış ve bozulmuş yapılarının, hücrenin kendi lizozomu tarafından yenilmesi ve sindirilmesidir. Yoshinori Oshumi’nin araştırmasına göre, 3 günlük oruç yaşlılarda bile vücudun bağışıklık mekanizmasını komple yenileyerek vücudun dinçleşmesini sağlıyor. Japon bilim adamı, bu çalışmaları ile orucun insan sağlığına iyi geldiğini bilimsel olarak da ispatlamış oldu. Ancak hiçbir ibadet, fayda ve avantajlar için yapılamaz ve yapılmamalıdır. Bu harika avantajlar Rabbimizin bizlere peşin ve avans olarak bahşettiği eşantiyonlarıdır [5]. Esas mükafat esas yurt olan Ahiret hayatında olacaktır.

İslam Tıbbı’nın önemli üstatlarından ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) Sünnet-i Seniyyesi gereği orucun insan sağlığına olan faydalarını ayrıntılı bir şekilde yaşayan ve yaşanmasına vesile olmaya çalışan hekimlerin başında, diğerlerine ek olarak, merhum Dr. Aidin Salih gelmektedir. Çalışmalarında genel olarak Sünnet-i Seniye’ye, özel olarak da oruca yoğunlaşan Dr. Aidin Salih, modern tıbbın tümüyle masum olmadığını, oruç kürleriyle ve açlıkla birçok hastalığın tedavi edilebileceğini ve doğal yöntemlerin kaynaklık ettiği sağlıklı yaşam biçiminin benimsenmesi ve sürdürülmesi gerektiğini ön plana çıkarmıştır. Aidin Salih sağlıksızlığın ve hastalıkların temel sebebinin yanlış yaşam tarzı olduğunu, çözümün ise İslami kanunlar çerçevesinde kapsamlı bir yaşam tarzı benimsenmesi ile mümkün olduğunu dile getirmiştir. Sadece hastalık değil, bütün dertlerin çaresi açlıktır, açlıktan amaç ise sağlıklı olmaktır. Sağlıklı olmanın amacı ise hücrelerin zikrini korumaktır [6].

Hastalıkların önemli diğer bir nedenin aşırı ve düzensiz beslenme olduğu belirtilebilir. Hastalıklar açlıktan değil yemekten ileri geliyor. Bir yıl boyunca yediklerimizle çöp kutusu haline gelen bedenimizi temizlemek için en güzel fırsat olan oruç vücudun kendini onarması ve yenilemesi için gerekli en büyük destektir. Oruç dışında etkili bir detoks yöntemi olmadığı belirtilebilir. Oruç ibadetinin insan sağlığına faydalı olduğunun artık çağcıl bilim de farkına varmış durumdadır. Güneşin doğuşundan batışına kadar olan sürede yemek ve içmekten vazgeçilmesi şeklinde tutulan oruçla, karaciğer ve tüm sindirim sistemi dinlenmektedir. Sindirim sistemi dinlendiği için, diğer organların kanlanması ve çalışma verimi artıyor. Şeker hastalarında kan şekeri kontrolü, hipertansiyon hastalarında kan basıncı kontrolü kolaylaşıyor. Kanda yağ düzeyleri düşüyor, yararlı kolesterol yükseliyor. Vücutta depolanmış yağlar eriyor ve zayıflanıyor. Kemik iliği uyarılıyor, kan yapımı artıyor. Vücut birikmiş zararlı maddelerden temizleniyor, bağışıklık sistemi güçleniyor. Kalp, damar, kanser gibi hastalıklara karşı direnç artıyor [4].

Peygamberimiz (sav) spora önem verirdi.

Dengeli ve sağlıklı beslenmenin ve ideal kiloda kalmanın temel araçlarından biri de spor yapmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) yüzme, koşuculuk, binicilik, okçuluk, güreş gibi sporları teşvik etmiş bizzat kendisi de bu sporları tatbik etmiştir (Tirmizi). Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde her müminin hayırlı olduğunu, ancak güçlü müminin zayıf müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimli geldiğini belirtir ve inanan insandan kendisine yarar sağlayacak şeyler konusunda hırslı olmasını ister (Müslim) [8].

Gerek yeme içme gerek beslenme alışkanlığı gerekse de spora verdiği önem hasebiyle Peygamber Efendimiz’in (sav) göğsü ve karnı birbirine eşit konumda idi [1].

Son söz yerine…

Yüce Allah (cc) “Kendisi katında tek makbul Dinin İslâm” olduğunu bildirmektedir. İslam Dini; tevhid dini olup Allah’ı tek ilah, Peygamber Hz. Muhammed’i de (sav) tek önder kabul eder, dolayısıyla Allah’ın yasak ve emirleri doğrultusunda ve Önderimiz Hz. Muhammed’in de Sünnet-i Seniyyesi ışığında bütüncül bir yaşam kurgusu öngörür. Doğaldır ki bu bütüncül yaşam kurgusunda sağlıklı yaşam ve beslenme unsurlarına da yer vardır.

Tıbb-ı Nebevi’nin genel beslenme, yeme ve içme adabına ilişkin söylem ve uygulamalarına riayet edildiği taktirde (ki İslami bir yaşam kurgusunda riayet edilmesi gerekiyor!) kişilerin sağlıklı bir şekilde beslenebileceği ve de bunun sonucu olarak da ideal kilosunu koruyabileceği belirtilebilir. Netice olarak gerçek bir İslami yaşam kurgusu içinde olan birisi için başkaca da reçetelere gerek yoktur! Sağlıklı beslenme ve ideal kiloda olma hem dünya hayatı hem de ahiret hayatı açısından kazançlı bir durumdur.

Referanslar

[1] İyaz K. (2020). Eş-Şifa bi-ta’rifi hukukı’l-Mustafa (Çeviri: Mehmet Yaşar Kandemir. Şifa-i Şerif Şerhi I-II), 10. Baskı, Tahlil Yayınları, İstanbul.

[2] Diyanet Hadislerle İslam. (2020). Hadislerle İslam. (https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/, erişim: 30.05.2020).

[3] Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları.

[4] Oruç Tutun, Şifa Bulun. (https://www.yeniasir.com.tr/ramazan/2018/05/16/oruc-tutun-sifa-bulun, erişim: 30.05.2020).

[5] Öztürk AR. (2020). Japon Bilim Adamı Ohsumi ve Oruç (https://www.risaleajans.com/araif-ozturk/japon-bilim-adami-ohsumi-ve-oruc, erişim: 09.06.2020).

[6] (https://tr.wikipedia.org/wiki/Yoshinori_Ohsumi)

[7] Salih A. (2016). Gerçek Tıp: Yetik Şifanın İzinde. 13. Baskı. Sade Hayat Yayınları. İstanbul.

[8] https://islamansiklopedisi.org.tr/spor, (erişim: 30.05.2020).

Atıf: Yıldırım HH. (2020). Tıbb-ı Nebevi Işığında Sağlıklı Beslenme ve İdeal Kiloda Kalma. Tıbb-ı Nebevi Yazıları (www.tibbinebevimerkezi.com, 22.06.2020).

Hasan Hüseyin Yıldırım
Hasan Hüseyin Yıldırımhttps://www.hhyildirim.com/
Sağlık politikaları konusunda uzmanlaşan Yıldırım’ın çalışmaları; sağlık, sağlık hizmetleri ve sağlık sistemleri ile ilgili politika, yönetim ve ekonomi konularına odaklanmaktadır. Yıldırım, son dönemdeki araştırmalarını genelde İslam ve Tıp araştırmaları, özelde ise Tıbb-ı Nebevi üzerine yoğunlaştırmış bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz
Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

YAZARLAR

En Çok Okunan Yazılar

Tıbb-ı Nebevi Külliyatı

TNM Akademi

İbadetler ve Sağlık